Friday, Apr 26th

Last update11:24:58 PM GMT

  • Create an account
    *
    *
    *
    *
    *
    Fields marked with an asterisk (*) are required.

Tıbb-ı Nebevi Bağlamında Perhiz

  • PDF

Şâir Nâbî “Mebhas-ı Lâzıme-i Hikmet ü Tıbb” adlı eserinde az yiyip içme konusunda oğluna şu tavsiyelerde bulunur:

“Hz. Peygamber (s.a.v.), “mide hastalıkların evi¸ perhiz ise devaların başı” demişti.

Oğlum, bu kuralı ilke edin, sakın yemek yerken belli başlı bir miktarın üzerine çıkma.

Perhizi bekçi ederek hastalık denen düşmanın beden köşküne girmesini engelle.”

Yeme-içme ile ilgili Kur’an’da şöyle buyrulmaktadır:

“Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz, çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (A’raf, 31)

Bu ayette bulunan "yiyiniz ve içiniz" kısmını anlıyoruz.

Peki! "İsraf etmeyiniz!" ibaresi ne anlama geliyor? Bu ayet ile ilgili "yemekleri çöpe atmayınız!", "ekmek kırıntılarını yere dökmeyin!" vs. gibi birtakım klasik algılar mevcut.

Ancak ayette daha ziyade tıka basa yeme içmenin zararları anlatılıyor, bunun hem yiyecek ve içeceklerin boşa harcanması hem de insan sağlığı için zararlı olduğundan bahsediliyor. Fazla yemek ve içmek obeziteye ve dolayısıyla hastalıklara neden oluyor. Bu sefer kilo vermek için dünya kadar iş ve harcama bizi bekliyor.

Peki! Bunlar israf değil mi?

Bunu nasıl anladın? diye sorulabilir.

Bu sonuca konu ile ilgili hadislere bakarak rahatlıkla ulaşılabilir. Şimdi bu hadislere sırayla bakalım:

“Mümin karnını tamamen doyurmaz (Darimi, el-Vesaya, b.1, had.108),

“İnsanoğlu, midesinden daha kötü bir kap doldurmamıştır. Aslında, insanın hayatını devam ettirecek kadar birkaç lokmayı yemesi kâfidir. Bunu yapamıyorsa, hiç olmazsa, midesinin üçte birini yemeye, üçte birini suya ayırsın, üçte birini de nefes almasına imkân verecek şekilde ayarlasın.” (Tirmizi, Zühd 47; İbn Mâce, Etime 50)

Yakın geçmişe kadar sağlığın yemek ve içmekle paralel bir ilişkisinin olduğu düşünülürdü. Hastanın yemek yemesi kurtuluş, yemekten içmekten kesilmesi ise felaket anlamına gelirdi. Bu yüzden hasta yemek yemeğe zorlanırdı. Hatta “can boğazdan gelir” atasözü tam da bu konuyu anlatmak için kullanılıyordu.

Düz mantıkla düşünüldüğünde bu son derece normal bir çıkarsama. Zira her canlı gibi insan da beslenmek zorunda. Bedeni için gerekli olan gıdaları ancak bu şekilde alabilir. İyi beslenmeyen, yeterli gıdaları almayan bir vücut sağlıklı, dinç ve dayanıklı olamaz; bu kimselerin güçsüz kalıp hasta olmaları da kaçınılmaz. O hâlde insan sağlığını korumak istiyorsa, iyi beslenmeye önem vermeli.

Peki! Hastalık anında iştah kesildiği için yemek yiyemeyenlere ne yapmalıyız? Yukarıdaki mantıkla hareket edilirse onları zorlamamız gerekiyor. Ancak Hz. Peygamber (s.a.v.)’in "hastanın yemek yemeye zorlanmaması" gerektiğini söylemesi ve "az yemeği önermesi" çok ilginç ve hatta çağının üstünde bir yaklaşım. Nitekim modern tıp, "hastayı yemeğe zorlamama" ve "perhizle tedavi"yi öneriyor.

Resulullah (s.a.v.), hastanın beslenmesi konusunda dikkat edilmesi gereken hususları üç ayrı kategoride ele almıştır:

a) Hastayı yemeğe içmeğe zorlamamak.

Bu hususta Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Hastanızı yemeğe ve içmeğe zorlamayın. Çünkü onları Allah teala yedirir ve içirir.” (Tirmizi, et-Tıb, B.4; İbni Mace, et-Tıb, b.4) Modern tıpta hastaya uygulanacak perhizin hastanın talepleri dikkate alınarak belirlenmesini arzu etmektedir. Hatta yemekler zorla yedirilmez, hastanın istediği yiyecekler hazırlanmaya çalışılır.

 

b) Hastaya çorba gibi mideye hafif gelen şeyler vermek.


Hz. Ayşe ev halkından birisi vefat edip başsağlığı için gelen kadınlar dağılıp yalnız ev halkı kalınca bir çömlekte bulamaç pişirilmesini emreder, sonra pişen bulamaç tirit üzerine dökülür ve Hz. Ayşe şöyle derdi: “Haydi bu tiritten yiyiniz, ben Resulullah’ın şöyle dediğini işittim:

“Telbine (bulamaç) hastanın kalbine rahatlık verir, üzüntüleri de giderir” (Buhari, et-Tıb, B.8, el-Etimme, 24; Müslim, es-Selam, had.90)

 

c) Hastaya zararlı olabilecek şeyler vermemek.


Ümmü’l-Münzir’de şöyle rivayet edilmiştir: “Hz. Peygamber (s.a.v.), Hz. Ali ile bana geldi. Bizim de asılı hurma salkımlarımız vardı. Resul-ü Ekrem onlardan yemeye başladı. Hz. Ali de onunla beraber yemeye başladı. Hz. Ali de onunla beraber yiyordu. Resul-i Ekrem (s.a.v.) Hz. Ali’ye şöyle dedi: “Ali Sakın ha (yeme), çünkü sen nekahet devresindesin.” Bunun üzerine Hz. Ali oturdu. Resulullah ise yemeye devam ediyordu. Sonra onlara pancar ve arpa ekmeği pişirdim; o zaman Hz. Peygamber şöyle buyurdu: Ey Ali bundan çekinmeden ye. Bu senin için en münasip yemektir.” (Tirmizi, et-Tıb, B.1; İbni Mace, et-Tıb, B. 3)

Son Güncelleme: Çarşamba, 13 Nisan 2022 02:13

Bizi Takip Ediyor musunuz ?

Biz neredeyiz ?

  • Gökkuşağı Mahallesi 1104. Sok. 19/24 Balgat - Çankaya - Ankara

  • Tel: (+90) 505 8894038

www.muhder.com