Şiiliğin İki Yüzü: Bir Baba, İki Oğul ve Bin Yıllık Yol Ayrımı

Giriş: Mezhepsel Ayrışmanın Felsefi ve Tarihsel Zeminleri

İslam düşünce tarihinde imamet anlayışı, özellikle Şiî gelenekte yalnızca teolojik bir pozisyon değil, aynı zamanda toplumsal düzenin temel dayanaklarından biri olarak kabul edilir. Hicrî 2. yüzyılın ortalarında İmam Caʿfer es-Sâdık’ın vefatını takip eden süreç, yalnızca soy zincirine ilişkin bir ihtilaf değil; aynı zamanda dinî meşruiyet, bilgi aktarımı (epistemoloji)...

Hakikat Korkutur: Neden Doğrulara Katlanamıyoruz?

Sokakta, mecliste ya da üniversite amfisinde... Hakikat konuşulduğunda neden huzursuzluk duyarız? Oysa her birimiz, doğruyu duymak istediğimizi dile getiririz. Ancak biri hakikati yüzümüze çarptığında, çoğu zaman ya sessizleşiriz ya da karşı çıkarız. Çünkü hakikat, inşa ettiğimiz sahte huzurun kâbusudur. Tarih boyunca hakikatin peşinden koşanlar ya sürgün edildi ya da susturuldu. Sokrates’ten Galileo’ya, Noam Chomsky’den günümüz...

Takiyye, Zalimin Silahı mı, yoksa Mazlumun Kalkanı mı?

Bin Yıllık Bir Maskenin Hikâyesi Bir adam düşünün… Camiye gidiyor, beş vakit namaz kılıyor, hutbede Sünnî halifenin adını duyunca başını eğiyor. Fakat gece olup kapısını kapattığında, ailesiyle birlikte gizlice Şiî duası okuyor. Çocuklarına, “Gündüz Sünnî gibi davran, ama kalbinde Ali’yi unutma” diyor. Bir yandan yaşadığı toplumun dinine uyum sağlıyor; diğer yandan inancını korumaya çalışıyor. Bu adamın yaptığına,...

İktidarın Gölge Mimarisi: Nizamülmülk’ün Siyasetnamesi’nde Bilgi, Denetim ve Meşruiyet

"Büyük hükümdar, 500 fersah ötede bir tavuğun gasp edildiğini bile bilmelidir." Bu veciz söz, 11. yüzyıl Selçuklu veziri Nizamülmülk’ün siyasal epistemolojisinin temel dayanağını gözler önüne serer: Devletin bekası, yönetenin bilgiye ulaşma kapasitesiyle doğru orantılıdır. Bu bakış açısı, onun Siyasetname adlı eserinde şekillendirdiği yönetim paradigmasında açıkça ortaya konur. Bugünün hiper-teknolojik çağında, istihbarat; uydu sistemleri, büyük veri algoritmaları ve...

İbni Rüşd Rasyonalizmi: Ortaçağ’dan Moderniteye Felsefî Bir Yolculuk

İbn Rüşd ve Aklın Kudreti: Ortaçağ Rasyonalizminin Yapısökümü ve Batı Epistemolojisine Yansımaları İbn Rüşd (Averroes), 12. yüzyıl Endülüs’ünün entelektüel ikliminde yetişmiş, yalnızca İslam dünyası için değil, Batı düşünce geleneği açısından da paradigmatik bir figür olarak öne çıkmıştır. Aristo’nun sistematik düşüncesini İslami bağlamda yeniden yorumlayarak, akıl ile vahiy arasında mümkün olan bir birlikteliğin zemininin kurulabileceğini savunmuştur. Bu...

İBN ARABİ: METAFİZİĞİN VE VARLIK BİLİNCİNİN BÜYÜK ÜSTADI

"Şam'da bir türbe, dünyaya yayılan bir hikmet mirası..." Muhyiddin İbn Arabi (1165–1240), 12. yüzyıl sonları ile 13. yüzyıl başlarında yaşamış ve düşünsel tesirini yalnızca İslam dünyasında değil, evrensel entelektüel gelenekte de hissettirmiş seçkin bir metafizikçi ve tasavvuf düşünürüdür. "Şeyhü'l-Ekber" unvanıyla anılan İbn Arabi, varlık felsefesi, bilgi nazariyesi ve tasavvuf alanındaki yenilikçi yaklaşımlarıyla İslam düşünce tarihinde paradigmatik...

KANT’IN “MIŞ GİBİ” AHLAKI

Immanuel Kant, modern ahlakın temellerini atarken radikal bir hamle yaptı: "Tanrı'yı bilinemez ilan etti, ancak ahlak için 'varmış gibi' davranmayı önerdi." Peki bu paradoksal felsefe nasıl işliyor?

Tanrı Bilinemez, Ama Ahlak için Varsayılır

Kant'a göre Tanrı'nın varlığı ne akılla kanıtlanabilir ne de reddedilebilir. Ancak pratik akıl, "adaletin sağlanması" için Tanrı'yı bir varsayım olarak kabul etmelidir. Yani: Teoride: Tanrı yokmuş gibi düşünürsünüz (çünkü bilinemez). Pratikte: Ahlak için...