Batı “İslamafobi” Krizinde

Batı “İslamafobi” Krizinde

Cuma, 09 Ocak 2015 13:04 Necip Fazıl İzlenimler: 3090

  •  
  •  

Batı “İslamafobi” bataklığına saplandı. Ne yazık ki, her geçen gün İslam düşmanlığı artıyor. Amerika ve Avrupa’da yapılan araştırmalar sevilmeyen ve istenmeyen toplumların başına Müslümanları yerleştiriyor.

Almanya’da bile Müslüman fobisi Yahudi fobisini geçmiş durumda.

Peki! İslamafobi Batı’da neden yükseliyor?

Aslında İslamafobi Batı’da her zaman vardı.

Ancak İslamafobinin bu denli artması ve derinleşmesini, Mısır, Irak ve Suriye başta olmak üzere birçok İslam ülkesinin birazcık kıpırdamaya başlamasına bağlamak lazım.

Bir de Batı’da İslam ile ilgili merakın ve dolayısıyla Müslüman olanların sayısının hızla artmasına.

Bu gelişmeler üzerine Batı yeni bir tuzak hazırladı. Bu tuzak iki şeyi hedefliyordu: İslam’ı karalamak ve dünyanın gözünde Müslümanları itibarsızlaştırmak.

Bilindiği gibi, 2007 yılında Danimarka’da “Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara hakaret içeren karikatürler” çizilmişti.

Müslümanların bu tezvirata tepki göstermesi son derece doğal, protestolar kaçınılmazdı. Ancak bazı kişiler maksadını aşan tepkiler verdi. Camlar çerçeveler indirildi, binalar ve arabalar yakıldı, elçilikler basıldı hatta insanlar öldürüldü.

Daha sonra meczup “bir rahibin Kuran-ı Kerim’i yakması”yla anladık ki bunların bir amacı var ve bu tür provokasyonlar sık sık tekrarlanacak.

Nitekim İsrail’de “camide içki festivali” ile bu provokasyonlar devam etti.

Bunu ABD’de “Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara hakaret içeren filmin” internet sitelerine düşmesi takip etti.

Bunun sonucunda 30 İslam ülkesinde insanlar sokağa döküldü. Libya’da Amerikan Büyük elçisi ve üç elçilik görevlisi öldürüldü.

Yine bildiğiniz gibi Kenya’nın başkenti Nairobi’deki Westgate Mall Alışveriş Merkezini basan maskeli kişiler, kaçmaya kalkışanlara “Hz. Muhammed’in annesinin ismi”ni sordular, doğru cevabı veremeyenlere kurşun sıktılar.

Tanıkların ifadelerine göre; saldırı öncesi Müslümanlar binadan çıkartıldı ve sadece Müslüman olmayanlar hedef alındı. Onlarca insan öldü yüzlercesi yaralı.

Son olarak Fransa Paris’te vuku bulan olay ekranlara yansıdı. Paris’te bulunan Charlie Hebdo adlı mizah ve karikatür dergisine saldırı düzenlendi. Derginin ünlü yazar ve çizerleri öldürüldü.

Saldırganlar bol bol tekbir getirerek Müslüman olduklarını bütün dünyaya ilan ettiler. Bununla da yetinmeyerek Hz. Muhammed (s.a.v.)’e hakaret içeren karikatürler yayınladığı için dergiye saldırdıklarını açıkladılar.

Peki! Bu dergi neden saldırıya uğramıştı.

Senaryoya göre dergi İslam’ın kutsal değerlerine saldırmıştı ve bundan dolayı Müslümanlar tarafından zaten tehdit ediliyordu. Sonunda dergiyi basarak katliam yaptılar.

Dikkat ederseniz dergi yayınlarıyla saldırının olması için elinden gelen her şeyi yapmış. İslam’a ve Hz. Muhammed (s.a.v.)’e sürekli hakaret etmiş.

Giriş, gelişme ve sonuç bölümü hepsi belli bir senaryo. Bu sadece bizim fikrimiz de değil. Zaten bu eylemi Avrupa’da birçok yayıncı kuruluş şüpheli gördü.

Ancak bu konuya hala at gözlüğü ile bakanlara ve Biz Charlie Hebdo’yuz” diyenlere soruyorum:

Bu nasıl bir kin ve husumettir? İslama ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’e küfreden bu insanları siz nasıl savunursunuz?

Bilindiği gibi, Müslümanlar, Hristiyan ve Yahudi peygamberlerine saygıda kusur etmez.

Bununla da yetinmeyerek çocuklarının adlarını Musa, İsa, Davut ve Yusuf (a.s.) başta olmak üzere birçok Hristiyan ve Yahudi peygamberden esinlenerek belirler.

Burada aklımıza şu soru geliyor: Bütün bunların amacı ne?

Öncelikle şunu söylemek gerekir ki, bu olayların amacını anlamak için uzaklara gitmeye gerek yok. Bazen olayların sonucuna bakarak nedenleri bulabiliriz.

Kısaca ifade etmek gerekirse, bu olayların amacı:

Müslümanları sokağa dökmek ve şiddet kullanmalarını sağlamak!”

Bunu başardıklarını da söyleyebiliriz.

11 Eylül olaylarından sonra Afganistan, Irak, Suriye, Mısır başta olmak üzere birçok İslam ülkesinde 1.5 milyon Müslüman öldürüldü.

Görünen şu ki, bu olaylar Müslümanlar için hazırlanmış birer tuzak.

Ne yazık ki bu tuzak tekrar tekrar kuruluyor, kurulmaya devam edilecek. Bazı Müslümanlar da bu tuzaklara düşmeye devam ediyor.

Nitekim Libya’da yaşananlardan sonra Müslümanlar zor duruma düşmüş, hesap sorması gerekirken hesap verir hale gelmiş, özür beklerken özür dileyen durumuna düşürülmüştür.

Yine Nairobi ve Paris’te görüldüğü gibi Müslüman olduklarını ifade eden saldırganlar onlarca insan öldürdüler.

Peki! Şimdi ne olacak?

Çok basit. Bu olaylar İslam ülkeleri üzerinde yapılacak operasyonları meşrulaştırdı.

Peki!  Ne yapacağız? Bu olayları görmezden mi geleceğiz? Bazı kişi ve kesimlerin ifade ettiği gibi “basit bir karikatür olayı, çok ucuz bir film bunun neyine tepki gösterelim” dememiz mi gerekir?

Tabii ki bu olayları görmezden gelmeyeceğiz. Ayrıca hakaret hakarettir. Bunun azı çoğu, ucuzu pahalısı olmaz. Bunlara tepki göstermek kadar doğal bir şey olamaz. Ancak tepki göstermenin birçok yolu var. Tepki göstermenin doğru yolu ise; terör ve şiddetten uzak bilimsel yöntemleri kullanmaktır.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki, bu tür olaylar Bütün dünyadaki Müslümanların daha fazla yakınlaşarak İslamafobi ve Hz. Peygamber ile ilgili ortak çalışmalar yapması için vesile olmalıdır.

Bu ortak çalışmanın temel konusu Hz. Muhammed (s.a.v.) olmalı.

Öncelikle Hz. Muhammed (s.a.v.)’i  iyi anlamalı ve anlatmalıyız.

Bilindiği gibi günümüz insanı medya aracılığı ile her gün yeni değerlerle tanışmakta, adeta bir değerler bombardımanına tutulmakta, çocuk ve gençlerimize her gün yeni model/örneklemler sunulmaktadır.

Bu nedenle Müslümanların biricik model/örneklemi olan Hz. Peygamber`in hayatını bilmeye, öğrenmeye ve anlamaya olan bugünkü ihtiyacı, her zamandakinden çok daha fazladır.

Sürekli örnek olmak veya öyle kalmak kolay değil, eğer Hz. Muhammed (s.a.v.)’in Müslümanlar için örnekliğinin devam etmesini istiyorsak O’nu hem güncelleştirmek ve hem de gündemde tutmak zorundayız.

Hz. Muhammed (s.a.v.)’in örnekliği yalnızca O’nun hakkında oluşturulan bilgi, sistematik bir incelemeye konu olduğu zaman devam edip gelişebilir.

Hz. Peygamber’i tamamıyla Allah’ın kontrolünde bir insan olarak düşünüp iradesini ve kişiliğini yok saymak ne kadar yanlışsa, O’nu sıradan bir tebliğci konumuna indirmekte hatalıdır. Aynı şekilde Hz. Peygamber’i yücelterek insanüstü bir konuma taşımakta büyük bir vebaldir. Öyleyse Hz. Peygamber’i örnek almak demek O’nun gündelik yaşamından biçimsel olanları almak değildir.

Bilakis Hz. Peygamber’i örnek almak, hayatından davranış modelleri çıkarmak, sahip olduğu ahlaki faziletleri hayata geçirmek, getirmiş olduğu dini anlayışı benimsemek ve ortaya çıkan hadiseler karşısında onun yaklaşımlarını örnek almaktır. Nitekim O’nun kişiliğini benimseyen çölün sert, kaba ve cahil insanları kısa zamanda dünyanın efendileri olmuşlardır.

Kişi bilmediğinin düşmanıdır. Bu yüzden öncelikle hem Türkiye’de hem de dünyada Efendimiz ile ilgili bilgisizliği ortadan kaldırmamız gerekmektedir.

Hz. Muhammed (s.a.v.)’in tanıtılması için konferans, sempozyum, panel vb. bilimsel etkinliklere ağırlık verilmelidir. Böylece 21. Yüzyılda yaşayan insanlara Efendimizi yeni bir dil, yeni bir yol ve yeni bir yöntemle anlatan literatürü oluşturmamız gerekiyor.

Not: Bu yazı makale, köşe yazısı vs. gibi akademik bir yazı değildir. Sadece ders notu olarak kullanılmaktadır..

Son Güncelleme: Perşembe, 14 Nisan 2022 11:33

Share this post

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir