Tıbb-ı Nebevi’de Duanın Yeri
Cumartesi, 21 Haziran 2014 19:30 Necip Fazıl İzlenimler: 4036
Doktora gidip tedavi olmak, hastalığın ilâcını bulup kullanmak önemlidir, ama bunun yanında Allah’a duâ edip Yüce Allah’tan şifâ dilemek de ihmal edilmemesi gereken öneme sahiptir.
Yüce Allah, insan organizmasını son derece mükemmel yaratmış, dışarıdan gelecek mikroplara ve tehditlere karşı mükemmel bir savunma sistemiyle donatmıştır.
Peki! Bu mükemmel savunma sistemine rağmen neden hastalanıyoruz?
İşte bu savunma sistemi randımanlı çalışmazsa hastalıklar baş gösterebiliyor.
Düşünün normal insan beyninin, ancak % 7-10 kadar bir kapasitesi kullanılmaktadır. Beynin yüzde doksanı kullanılmamaktadır. En zeki insanlarda bile kapasite kullanımı, %12-15’i geçmez.
İhtimal ki, bedendeki savunma sisteminin de tamamı kullanılmış olsa, insan vücudu, her hastalığı yenebilir. İşte duanın, savunma sistemi kapasitesini arttırmada bu kadar önemli rolü vardır.
Bunun konumuzla ne ilgisi olduğunu merak etmişsinizdir.
Duâ, insana moral verir. İnsan gönülden duâ eder de duasının kabul edileceğine inanırsa bu hal, ondaki ruh gücünü, hastalığa karşı savunma sistemini faaliyete geçirir. Yani insanın moral gücünü işleve geçiren duâ, vücutta da bir doping etkisi yapar. Zaten bedende mikroplara karşı antikorlar vardır. İşte duâ, bu savunma sistemini tam kapasite ile işler duruma sokabilir.
Bu kısa girişten sonra Kur’an ve Hadislerde duanın ne anlama geldiğine birlikte bakalım:
Kur’an ve Dua
Kur’ân dua ile başlayıp, dua ile son bulur. Fâtiha sûresi kısa ve özet bir duadır. İnsan-Allah ilişkisinin bütün boyutları bu kısa sûrede özetlenmiştir. Bu yüzden Fâtiha sûresi, namaz ibadetinin temel gereklerinden biri olarak her rekatta okunduğu gibi, namaz dışında da en çok okunan dua olmuştur. Fâtiha sûresinin fazîletiyle ilgili Peygamber Efendimiz’in pek çok hadisi vardır. Aynı şekilde Kur’ân’ın son iki sûresi de birer dua olup, namazlarda ve namaz dışında okunması Sevgili Peygamberimiz tarafından tavsiye edilmiştir.
Dua, İslam dininde çok önemli sayılmıştır. Hatta dua, Allah Tealaya itaat ve ibadet etmekle eş anlamlıdır. Nitekim Allah Teala Mümin Suresi 60. ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Rabbiniz dedi ki: Bana dua edin, size icabet edeyim. Doğrusu bana ibadet etmeye tenezzül etmeyenler; cehenneme boyun bükmüş kimseler olarak gireceklerdir.“
Yine başka bir ayette duası olmayan kişinin Allah katında bir değerinin olmadığı şöyle belirtilir: “De ki: “Duanız olmazsa Rabbim size ne diye değer versin ki?” (Furkan, 25/77)
Duada esas olan, kulun Allah’a muhtaç olduğunu, O’ndan başka çaresi olmadığını bilmesidir. Zaten en çok kabul edilmeye yakın olan da, bu tür dualardır. Yani çok zor bir durumda, adeta denizin ortasında kalmış da her şeyin bittiği anda Allah’a yalvarıyor gibi yalvarmak duaların en makbulüdür.
Aslında Allah Teala bizden O’nun dışında hiçbir varlıktan yardım talep etmememizi istiyor. Fatiha süresinde günde 40 defa “Yalnız Sana ibadet eder, yalnız Senden medet umarız” dememizin yegane nedeni budur.
Diğer bir ayette Allah Teala insanın sıkıntı anında Allah’a sığındığını ancak rahatladığında unuttuğunu ifade etmektedir.
“İnsan bir sıkıntıya mâruz kalınca gerek yan yatarken, gerek otururken veya ayakta iken, Bize yalvarıp yakarır. Fakat Biz sıkıntısını giderdik mi, sanki uğradığı dertten dolayı Bize yalvaran kendisi değilmiş gibi eski haline geçip gider. İşte (hayat sermayelerini boşuna harcayıp) haddini aşanlara, yaptıkları işler, kendilerine böyle süslenmiş, hoşlarına gitmiştir.” (Yunus, 10/12)
Hz. Muhammed (s.a.v.) ve Dua
Hz. Muhammed (s.a.v.), hastalık anında hem kendisi hem de ailesi için duâ ettiği gibi, kendisine gelen bazı hastalara da duâ etmiş ve duâ etmelerini tavsiye etmiştir. Çünkü duâ, hem şifa kaynağını doğru bilip O’na yönelmeye, sabır, kader ve tevekkül gibi inanç ve sâlih amelle ilgili prensiplere kapı açar, hem ibadet sevabına ulaştırır ve hem de en azından hasta için çok önemli olan ruh sağlığına büyük katkıda bulunur.
Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Yüce Allah buyurdu ki: ‘Ey kullarım! Hepiniz açsınız; ancak Benim yedirdiklerim hâriç, onlar toktur. O halde sizi yedirmemi isteyin ki, yedireyim. Ey kullarım! Benim giydirdiklerim dışında hepiniz çıplaksınız; o halde sizi giydirmemi isteyin ki, giydireyim. Ey kullarım! Sizin öncekileriniz ve sonrakileriniz, cinleriniz ve insanlarınız, yüksek bir yerde toplansalar da hepsi Benden (ayrı ayrı şeyler) isteseler, Ben onlardan her birine isteğini versem; bu, Benim yanımdaki (hazine)lerden ancak denize daldırılan bir iğnenin (sudan) eksilttiği kadar eksiltebilir.” (Müslim, Birr, 55)
Dua, ibadetin en büyüğüdür. Nitekim hadiste de Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Dua ibadetin tâ kendisidir” veya “Dua ibadetin özüdür, iliğidir.” (Tirmizî, Daavât 1; Ebû Dâvûd, Salât 358) buyurmaktadır. Bu açıdan dua ederken, sanki namaz kılıyor gibi tam bir bağlılık ile kendimizi vererek dua etmeliyiz. Zaten şu ayet de bu duruma işaret etmektedir: “Rabbinize alçak gönüllülükle ve yüreğinizin ta derinlerinden seslenin. Doğrusu O, çizgiyi aşanları sevmez.” (A’raf, 7/55)
Peygamberimiz (s.a.v.), dünya ve ahiret, maddî ve manevî birçok konuda Allah’a dua etmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.) en çok şöyle dua etmiştir:
“Allah’ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi ateş azabından koru. “ (Bakara, 201)
“Rabbimiz! Şayet unuttuysak veya hata yaptıysak bizi sorgulama. Rabbimiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi bizim üzerimize ağır yük yükleme. Rabbimiz, takat (güç) yetiremeyeceğimiz şeyi bize yükleme. Ve bizi af ve mağfiret et ve bize rahmet et (Rahîm esması ile bize tecelli et, rahmet nurunu gönder). Sen bizim Mevlâmız’sın. Artık kâfirler kavmine karşı bize yardım et.” (Bakara, 286)
Peygamberimiz (s.a.v.) sabah akşam şu duayı okuyarak Allah’tan sağlık, afiyet ve iyilik istemiştir:
“Allah’ım! Senden nimetin tamamı olan cenneti, afiyetin devamını ve iman üzere güzelce ruh teslim etmeyi, dilerim” (Ebu Davud, edep,110).
Bunların yanısıra Resulullah (s.a.av.)’in kendi uzuvları için dua ettiğini de biliyoruz.
Nitekim gözlerinin iyi görmesi ve kulaklarının iyi duyması için dualar yapmıştır.
İslam’da Muska Var mıdır?
Peygamberimizin hadislerine ve uygulamalarına bakarak rahatlıkla diyebiliriz ki, Allah’tan şifâ istemek için duâ etmek ve âyet okumak câiz ve güzeldir.
Ama Peygamberimizin ve sahabenin hastaya nüsha (muska) yazdıklarına veya muska taşıdıklarına veya buna cevaz verdiklerine dair hiçbir delil yoktur. Şifayı Allah’tan değil de, afsuncudan, muskacıdan beklemek, Allah’a tevekkülü bırakıp üfürükçülerin peşine düşmek de caiz değildir.
Peygamberimiz (s.a.s.): Bir düğüm bağlayıp ona üfleyen büyü yapmış olur. Büyü yapan şirk koşmuş olur. Vücuduna muska asan, ona havâle edilir (Allah ondan elini çeker, onu astığı muskaya bırakır)” (Nesâî, Tahrîm 19) buyurmuştur.
Duâ ve Kur’an okumak, ruhsal bir telkin ve tedavidir, birinin şifası için Allah’a niyazdan, yalvarmadan ibarettir. Şifayı veren Allah’tır. Bunun ötesinde muskacılık ve üfürükçülük yapıp bu yolla geçim sağlamak, İslâm dinine ve Peygamber yoluna aykırıdır.
Muska yapanları görüp onların şahıslarında Müslümanlıkla alay edenlere şaşmamak mümkün değildir.Bunlar, İslâm dininin muskacılığı ve üfürükçülüğü emrettiğini; muskacılığın, bir İslâm geleneği veya emri olduğunu sanarak İslâm ile alay etmeye kalkarlar. Onların bu tutumu, cehaletlerinin sonucudur. Düğümlere okuyup üfleyenlerden Allah’a sığınmayı emreden, büyüyü haram kılan, büyü yapanı da en ağır biçimde cezalandıran İslâm dininin, muskacılıkla ve üfürükçülükle ilgisi yoktur. O tas kurup cin çıkarmalar, yazdıkları muskaların mikroplu mürekkeplerini hastalara içirip onları daha da perişan durumlara sokanlar elbette günah işlemektedirler.
Bununla birlikte, iyi niyetle bir hastalığa Allah’tan şifa dilemek için okumak ve duâ etmek böyle değildir, bunu üfürükçülük, muskacılık ve büyücülükle karıştırmamak gerekir. Her şey Allah’ın yasaları çerçevesinde olur. Allah’a gönülden bağlılık ve içtenlikle O’na duâ, nice darlıkları, sıkıntıları kaldırır; nice onulmaz hastaları şifaya kavuşturur; nice umutsuzlara gönül ferahlığı, umut ve yaşama şevki verir.
Duanın İnsan Üzerindeki Etkisi
Psikologlar, psikiyatrisiler, duanın moral gücü üzerindeki olumlu etkisini tecrübe etmiş ve kanıtlamışlardır. Örneğin, “İnsan Bu Meçhul” kitabının yazarı Alexis Carrel “Dua” adlı kitabında: “İnsanların dua ile nasıl ağır hastalıklardan kurtulduğunu bilseniz şaşırırsınız” demiştir.
Alexis Carrel’e göre duânın aslında; rûhun maddî olmayan dünyaya doğru bir çekilişi, bir gerilimi olduğu gözlenmektedir. Bir başka deyimle denebilir ki duâ; rûhun Allah’a doğru yükselişi ve O’na açıkça tapınış durumudur. Duâ, hayat denilen mucizeyi yaratan varlığa karşı derin sevgi ve ilticâ ifadesi, O’nunla ilişkiye geçme gayretidir.
Muhammed İkbal’e göre “duâ, kâinatın dehşet verici sessizliği içinde insanoğlunun kendisine bir cevap bulabilmek için hissettiği derin hasret ve şiddetli arzunun ifadesi”dir.
Kur’an’da Geçen Dua Ayetleri
“Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kâfir kavme karşı bize yardım et.”(Bakara 250)
“Rabbimiz, biz iman ettik. Bizim günahlarımızı bağışla. Bizi ateş azabından koru.” (Ali İmran 147)
“Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı sağlam tut. Kâfir topluma karşı bize yardım et.” (Araf 155)
“Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve Müslüman olarak bizim canımızı al.” (Araf 126)
“Sen, bizim velimizsin. Artık bizi bağışla ve bize acı. Sen, bağışlayanların en hayırlısısın” dedi. (Araf 155)
“Biz yalnız Allah’a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz, bizi zalimler topluluğunun baskı ve şiddetine maruz bırakma!” (Yunus 85)
Rabbim! Şüphesiz ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana acımazsan, şüphesiz ziyana uğrayanlardan olurum. (Hud 47)
“Rabbimiz! Şüphesiz sen, gizlediğimizi de, açığa vurduğumuzu da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.” (İbrahim 38)
“Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle.” (İbrahim 40)
“Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, ana babamı ve inananları bağışla.” (İbrahim 41)
“Rabbim! (Gireceğim yere) doğruluk ve esenlik içinde girmemi sağla. (Çıkacağım yerden de) beni doğruluk ve esenlik içinde çıkar. Katından bana yardımcı bir kuvvet ver.” (İsra 80)
“Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır.” (Kehf 10)
“Rabbim! Gönlüme ferahlık ver.” “İşimi bana kolaylaştır.” Dilimdeki tutukluğu çöz ki sözümü anlasınlar.” (Taha 25-26-27-28)
“Rabbim! Beni tek başıma bırakma. Sen varislerin en hayırlısısın.” (Enbiya 89)
“Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım.” (Mü’minün 97)
“Ey Rabbim! Onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.” (Mü’minün 98)
“Ey Rabbimiz! Biz inandık, bizi bağışla, bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.” (Mü’minün 109)
“Ey Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır, gerçekten onun azabı sürekli bir helâktir (Furkan 65)
“Şüphesiz, ne kötü bir durak ve ne kötü bir konaktır orası.” (Furkan 66)
“Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.” (Furkan 74)
“Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni salih kimseler arasına kat. Sonra gelecekler arasında beni doğrulukla anılanlardan kıl.” Beni Naîm cennetinin varislerinden eyle.” Şuara 83 84 85
“Rabbim! Bana göndereceğin her hayra muhtacım.” (Kasas 24)
“Ey Rabbim! Şu bozguncu kavme karşı bana yardım et.” (Ankebut 30)
“Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.” (Haşr 10)
“Ey Rabbimiz! Ancak sana dayandık, içtenlikle yalnız sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır.” (Mümtehine 4)
“Ey Rabbimiz! Bizi, inkâr edenlerin zulmüne uğratma. Bizi bağışla. Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.” (Mümtehine 5)
“Ey Rabbimiz! Nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü senin her şeye hakkıyla gücün yeter.” (Tahrim 8)
Peki! Yaptığımız duaların kabul edilmesi için neler yapmalıyız?
Sa’d İbni Ebi Vakkas Hz. Peygambere, “ey Allah’ın elçisi, duamı kabul etmesini Allah’tan dile, deyince Hz. Peygamber ona: “ey Sa’d, lokmanı helalinden yap her zaman duan kabul olur” cevabını vermiştir. (Gazali, İhyau Ulumu’d-Din, 2/113)
İmam-ı Gazali, peygamberlere emir buyrulan “ey peygamberler, tertemiz olandan yiyin ve yararlı iş yapın” anlamındaki ayeti kerimede, tertemiz ve helalinden yemelerini önceye alması ve yararlı iş yapmayı sonraya bırakması, helalinden yemenin iyi iş ve ibadetten önce geldiği neticesini çıkarır.(Muminun, 51)
Not: Bu yazı makale, köşe yazısı vs. gibi akademik bir yazı değildir. Sadece ders notu olarak kullanılmaktadır..
Son Güncelleme: Perşembe, 14 Nisan 2022 12:08
Bir yanıt yazın