Tıbb-ı Nebevi Alanında Yapılan Önemli Çalışmalar

Tıbb-ı Nebevi Alanında Yapılan Önemli Çalışmalar

Peygamber Efendimiz geldiğinde 2 temel tıp anlayışı vardı. Bunlardan birisi Yunan Roma tıbbı, ikincisi de bedevi Arapların tıbbı. Yunan tıbbı daha sistemliydi. Bedevi tıbbında ise daha çok otlarla tedavi yapılıyordu, büyüye başvurulurdu. Peygamber Efendimiz de var olan bütün güzellikleri almış, vahyin süzgecinden geçirip bu iki birikimi terkip etmiş ve yeni bir anlayış ortaya koymuştur. Peygamber Efendimiz’ in ortaya koyduğu esasları, daha sonra modern tıp onu bir ilim haline getirmiştir. “Tıbbın tarihi Efendimizle başlar denilse mübalağa olmaz.”(Tekineş, Ayhan, Marmara Sağlık Federasyonu’nun (MASFED)  düzenlediği Tıbb-ı Nebevi Sempozyumu, 20. Nisan 2014)

Hz. Peygamberin hastalık, ilaç ve tedavi ile ilgili hadislerini ilk defa toplayan “Muvatta” hadis kitabının müellifi İmam Malik olmuştur.  İmam Malik tıp kelimesini kullanmadan, nazar değmesinin tedavisi, ondan korunma, humma, okuma yoluyla tedavi şekilleri ile ilgili hadisleri bir başlık altında toplamış. Daha sonra bu tür çalışmalara “Tıbb-ı Nebevi” adı verilmiştir.

Kütüb-ü Sitte denilen hadis kitapları sahiplerinden Buhari, ibni Mace ve Ebu Davud’da, sağlıkla ilgili bir araya getirdikleri 261 hadise “Tıp Kitabı”, “Selam” ve “Tıbb-ı Nebevi” başlıkları altında toplamışlardır.

“Tıbb-ı Nebevi “ tabiri, tıp biliminin ileri bir düzeyde olduğu hicri dördüncü asırda yaygınlaştı. İslam toplumunda tıpla ilgilenmek birinci derecede hadislerle ilgilenmek demekti. Tıbb-ı Nebevi aslında hadis bölümlerinden bir bölümdür. Muhaddisler, din adına Resulüllah’tan rivayet edilen hadisleri kaydedip yaymışlar.

İlk Tıbb-ı Nebevi kitabı, h. II. yy yaşamış Abdül-Melik b. Habib tarafından yazılmıştır. (Küçük, Raşit, Tıbbı Nebevi literatürü üzerine bir deneme. İlim ve Sanat sayı 3. Eylül-Ekim 1985) İbni Kayyim el –Cevzi (1350/ h.751) daha kapsamlı olarak Tıbb-ı Nebevi kitabını yazmıştır.  Büyük tabip Biruni ve çağdaşı İbni Sina X. yüzyılda yazdıkları tıp kitaplarına, daima Tıbba-ı Nebevi’den alıntılarla başlamışlar. Ortaçağ boyunca Bağdat, İsfahan, Gazne ve  Kurtuba’da açılan medrese ve hastaneler şöhretli birer sağlık merkezi haline geldiği bilinmektedir.

Tıp dünyası, son 30 yıldan buyana, Tıbb-ı Nebevi diye bilinen Resulüllah’ın beslenme ve tedavi konusundaki uygulama ve tavsiyelerine ilgi duymaya başladıkları görülmektedir.   Bu konuda pek çok kitap ve araştırma neticeleri yayınlanmıştır. Batılılar Tıbb-ı Nebevi’ye Arap ve Müslümanlardan önce yönelmeye başladıkları görülmektedir. Sünnetteki koruyucu hekimlikte, gıda ile tedavi yöntemi en önem konuların başında yer almaktadır. Batı üniversitelerinde çalışan Müslüman doktorların da katkısıyla, sağlık konusunda, Kur’an ve Sünneti inceleyen Batı dünyası, Hz. Peygamberin beslenme tarzında ve tercihlerinde, hastalıklardan korunmada, bilimsel gerçeklere ulaştıkları gözlenmektedir.

Tıbb-ı Nebevi Batı üniversitelerinde tedavide önem kazanınca, İslam alemi de daha önce ilgi duymadığı Tıbb-ı Nebeviye ilgi duyup yeniden sahiplenme gayretine girdikleri ve başta koruyucu hekimlik olmak üzere Tıbb-ı Nebevi alanında bir takım çalışmalar içine girdikleri müşahede edilmektedir. Bu çalışmaların başında Kuran ve Hadiste İlmi Mucizeler Dernek ve organizasyonudur. Merkezi Mekke’de bulunan Rabıtatü’l Alem’il İslami (İslam birliği) Teşkilatının 1984 yılı 4. Dönem toplantısında aldığı kararla müstakil bir kurum olarak, Bin iki yüz bilimsel konuya işaret eden, Kuran ve sünnetteki bilimsel mucizeleri tespiti ve neşri için ‘El hey’e el Alemiye Lil İ’caz el İlmi fil Kuran’ı vessü’n neti’ adıyla bir hey’et kurulur. Hey’et başta tıp olmak üzere, İslam ve Batı dünyasında bilim çevrelerinde yapılan ilmi çalışmaları takip ederek, Kur’an ve hadislerdeki bilimsel gerçeklerin tasdiki anlamında olan çalışmaları alarak dünyaya duyurmayı insanlık hizmetine sunmayı amaçlamaktadır. Bunun için uluslararası bir çok konferanslar,  kongreler  ve sempozyumlar tertiplemiş bulunmaktadır. Hey’et  ilk uluslararası konferansını 1986 yılında Mısır’ın başkenti Kahire’de, en son konferansını da 2011 yılında İstanbul’da  yaparak şimdiye kadar  toplam 14 uluslar arası konferans ve kongre tertiplemiş bulunmaktadır. Söz konusu konferanslarda Tıbb-ı Nebevi ile ilgili temalar ağırlıklı olarak ele alınmıştır.

Bir Araştırma Enstitüsü(Riyad) ve bir de ejaz adlı tv kanalı(Kahire) kuran El İ’caz El İlmi Derneği, ‘Kuran ve Sünnette Bilimsel Mucizeler’ adını taşıyan ve Tıbba-ı Nebevi konusunu da  kapsayan müstakil bir ders müfredatı, 100 kadar üniversitede okutulmasını sağlamış ve daha bir çok üniversite de okutulması için çalışmalarını sürdürmektedir.

Tıbba-n Nebevi ile ilgili bir diğeri çalışma da İslam tıbbının tanıtılması, modern tıbba katkısı ve yayılması amacıyla, 1992 yılında Amerika’nın Florida eyaletinde Uluslararası İslami Tıp Enstitüsü kurulmuştur.(İnternational Institute of Islamic Medicine (IIIM).  Söz konusu enstitü, bu alandaki kaynak, bilgi, belge ve araştırmaları toplayıp sağlık hizmetinde bulunan Müslüman ve gayri Müslim doktorların istifadesine sunmaktadır. Enstitü, yayınladıkları, tıbbi kitap, dergi, araştırma, makalelerle tıp dünyasına, İslami, bakış ve yaklaşımı getirmek, İslam tıbbının modern tıbba katkısını belirtmek, İslam tıbbını yeniden oluşturmak ve yeni nesillere aktarmaktadır.

Türkiye’de de Hz. Muhammed’i tanıma ve tanıtma amacıyla, 2013 yılında MUHDER adında bir dernek kurulmuştur. Dernek, 23-24 Haziran 2014 tarihleri arasında, Tıbb-ı Nebevi konulu ilk uluslararası kongresini gerçekleştirdi. Türkiye tarihinde bir ilk olan kongreye ilgi büyük oldu. Yurt içinden ve yurt dışından çok sayıda gelen bilim adamları, uzman ve akademisyenler, Tıbba-ı Nebevi ile ilgili 60 ayrı konuda ilginç tebliğler sundular.

Tıbb-ı Nebevi başta İslam ülkeleri olmak üzere birçok Batı ülkesinde, bilhassa tıp dünyasında ilgi odağı haline gelmiştir. Bu ilginin nedeni, Allah Resulünün sağlıkla ilgili tedavi yöntem ve reçetelerinin, modern tıbbın gerçeklerine uygun olmasından kaynaklandığı söylenebilir.

Günümüzde teknolojik tıp aletleri ve büyük yatırımlarla ulaşılan modern tıp bilgileri, aynı zamanda asırlardır oluşan bir bilgi birikimi ve tecrübenin sonucudur. Ancak tüm bu olumlu şartların ve teknolojik imkanların bulunmadığı, bundan XIV yüzyıl önce Allah Resulünün sağlık konusunda ümmetine yaptığı tavsiyeler ve örnek olduğu uygulamalar bugün tıp dünyasının tasdikine mazhar olması ve ona ışık tutması, Hz. Peygamberin sağlıkla ilgili bir bilimsel mucizesi olup, Allah’ın, Hz. Peygambere bahşettiği, vahiy, ilham ve aklın bir sonucu olarak,  Onun Hak Peygamber olduğunun tasdiki anlamına da gelmektedir.

Share this post

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir