Felsefesi Olmayanın Hiçbir şeyi Olmaz
Teknolojide neden geride olduğumuzu herkes merak eder. Neden Türkiye’nin üretip dünyaya sattığı bir ürün yok denir? Bir arabamız yok, bir bilgisayar markamız yok, bir cep telefonumuz bile yok! Örneğin, Finlandiya “Nokia” cep telefonu ile ülke ekonomisini düzlüğe çıkardı. Kendisine dünya kadar istihdam ve pazar alanı açtı.
Bunun mutlaka birçok nedeni vardır. Benim bu konuya cevabım çok basit. Çünkü felsefemiz yok. Dünyanın tanıdığı bir felsefecimiz yok. Bu yüzden hiçbir alanda varlık gösteremiyoruz. Felsefe ile teknolojinin ne ilgisi var diye sorabilirsiniz. Felsefe ile ilgisi olmayan alan var mı? Beni biraz cüretkar bulacaksınız ama felsefe olmadığı zaman ahlak da olmaz din de.
Şimdi hemen diyeceksiniz ki felsefenin “f”sini bilmeden herhangi bir dine mensup milyonlarca insan yok mu? Doğru tabii ki var. Ancak bizim burada anlattığımız şey farklı. Bir dini kendi zihninizde anlamlandırmanız, kendi sözcüklerinizle ifade etmeniz ve kendi kültürel havzanızda yaşamanız felsefe olmadan mümkün olur mu? Kur’an’da Allah Teala neden bu kadar çok “Düşünmüyor musunuz? Tefekkür etmiyor musunuz? Teemmül etmiyor musunuz?” diye soruyor sizce?
Ne yazık ki Türkiye’de din-felsefe ilişkisini öncelikle bazı felsefeciler ve ilahiyatçılar anlayamıyor. Hatta bazıları buna tahammül bile edemiyorlar. İlahiyat fakültelerinde yıllarca çalıştım. İlahiyatlarda felsefenin ne işi var diye soran ve bunu tartışan yüzlerce ilahiyatçı ile karşılaştım. Felsefe bölümünde hocalık yapıyorum. Din felsefesi ve İslam felsefesine tahammül edemeyen felsefecilerin var olduğunu gördüm. Felsefe bölümlerinde hakim olan katı pozitivist havanın sürmesini istiyorlar. Şu garip tesadüfe bakin ki, her iki kesim de “Din Felsefesi” ve “İslam felsefesi” konusunda paralel bir tutuma sahip. İki kesim de bu dersleri “ilahiyat” ve “felsefe” programlarında görmek istemiyorlar.
Bir de “felsefe sapıtır” düşüncesine sahip olan kesimler var ki onlar da İslam ve din felsefesine mesafeli. Onlar felsefenin ne ise yaradığını anlamıyor veya anlamak istemiyor.
Peki! Felsefe nedir ve Türkiye’de nasıl anlaşılıyor?
Türkiye’de birçok insan felsefeyi zenginlerin tabir caizse “tuzu kuru”ların bir hobisi olarak görür. Kimileri ise, felsefe yapmayı ezilmişlerin, dışlanmışların, işsiz ve güçsüzlerin uğraşısı olarak bilir. Türkiye hala felsefenin ve felsefecilerin itilip kakıldığı bir ülke. Sokaklarda hikmetli bir kaç laf eden saçı sakalı birbirine girmiş meczuplara filozof deriz. Üniversitelerde bile felsefeyi, filozoflar ve onların görüşlerini bilmek şeklinde öğretiriz. Olabildiğince de zorlaştırırız.
Halbuki felsefeyi basit anlatmalıyız. Felsefenin dallanıp budaklanmaması gerekir. Felsefe, sadece dünya görüşüne sahip olmak değil, aynı zamanda yaşamın kendisi olmalı. Yaşama biçimi olmalı. Yaşama yön vermeli. Pratik ve pragmatik olmalı. Sadece zihinsel konforu sağlayan felsefe anlayışından vazgeçilmeli. Felsefi görüşe, yalnız filozoflar ve özel kişiler sahip olmaz. Aslında herkes felsefe yapmalı. Zaten her insanin basit veya karmaşık mutlaka felsefi bir arka planı vardır. Söz gelimi bir insanın “yemek için yaşa,” “yaşamak için öldür” ve “yaratılanı sev yaratandan ötürü” şeklinde bir düşünceye sahip olması da onun hayat felsefesini oluşturur.
Genel olarak bir insanın felsefesi, onun hayatı algılamasına bağlı olarak soru sorma biçimi; merakı, bilgiyi, okumayı ve düşünmeyi sevmesi, kimi zaman belirli bir sistem içinde kimi zaman ise dağınık bir şekilde sorgulamalar yapmasında aranabilir. Felsefede esas olan cevaplar değil soruları sorma şekilleridir. Kuşku, merak ve sorgulama gibi ögeler felsefenin olmazsa olmazlarıdır. Bazen öyle sorular sorarsınız ki cevaplara ihtiyacınız kalmaz. Bazen de öyle cevaplar verilir ki soru sormaya hacet kalmaz. Felsefe ile meşgul olan birey bir gün bir şekilde kendi sorduğu soruların daha önce başkaları tarafından da sorulduğunu, cevabını bulamadığı sorulara başkalarının cevap bulduğunu görür, okur ve duyar. Yalnız olmadığını ve başka insanların da aynı sorunlar üzerinde düşündüğünü anlayıp bundan dolayı mutluluk duyar. Böylece birey yalnız ve mutsuz olmaktan kurtulur. Kendisi gibi aynı soruları soran ve cevaplar arayan başka insanlarla zihinsel evrende tanışır. Bu nedenle felsefe yapmak geçmişten günümüze süregelen zihinsel bir serüvenin parçası ve yolcusu olmaktır.
Yukarıda ifade ettiğim gibi, herkesin mutlaka bir hayat felsefesi vardır. Kimi insanın hayat felsefesinde dini, motifler ağır basar. Ve kendini, düşüncesini, yaşamını o çizgide sınırlandırır. Hayata bakışı, hayatı ele alışı ve ahlak anlayışı o doğrultudadır. Kimi insan ise, dinden bağımsız sorular sorup hayatı anlamaya ve kavramaya çalışır. Her iki durumda da felsefe yapmak hayatı sorgulamaktır. İnsanın hayatı sorgulaması, içindeki merak ve bunlara cevap bulma isteğiyle açıklanabilir. Felsefe ile haşır neşir olan dini kaygısı olan veya olmayan insanlar için “sorgulanmamış hayat boşa geçirilmiş bir hayat” demektir.
Bir yanıt yazın