Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e Yönelik Saldırılar Durmalı
MUHDER AÇIKLAMASI
İnançlara Yönelik Sistematik Saldırılar: Küresel Barış ve Etik Duruş Arasında
MUHDER olarak, özellikle Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ve diğer kutsal figürlere yönelik sistematik saldırıları yalnızca tepkisel bir refleksle değil, daha geniş bir sosyo-politik bağlam içinde değerlendiriyor ve en güçlü biçimde kınıyoruz. Bu tür saldırılar, inanç sistemlerinin içkin değerini hedef almanın ötesinde, çok kültürlü toplum yapısının sürdürülebilirliğini tehdit eden bilinçli ve hesaplı eylemlerdir.
Hazreti Musa (Aleyhisselâm) ve Peygamber Efendimiz’e yönelik karikatür temelli hakaretler, bireysel öfkenin ya da mizahın ötesinde; kutsalların sembolik düzlemde itibarsızlaştırılmasına dönük kültürel bir yıkım stratejisidir. Bu bağlamda mesele, yalnızca Müslümanların rencide edilmesiyle sınırlı değildir; evrensel anlamda inanç özgürlüğünün, kamusal saygının ve kültürel çoğulculuğun istikrarsızlaştırılmasıdır.
İfade Özgürlüğünün Sınırları ve Etik Sorumluluk
Modern demokratik toplumlarda ifade özgürlüğü, eleştirel düşüncenin temelidir; ancak bu özgürlüğün kamusal alandaki etkileri ve sınırları, toplumsal barış perspektifiyle birlikte düşünülmelidir. İnançlara hakaret etmek, kutsal sembollerle alay etmek ve dini kimlikleri aşağılamak; bireysel hakların sınırlarını aşarak kolektif huzuru tehdit eden, toplumsal dokuyu zayıflatan ve kutuplaşmayı körükleyen bir araç haline gelmektedir. Bu nedenle, bu tür eylemler ifade özgürlüğü değil; örgütlü ve sistematik bir nefret dili olarak tanımlanmalıdır.
Çoğulculuğun Kırılganlığı ve İnançlar Arası Saygı
Farklı inançların ve kültürel aidiyetlerin birlikte yaşamasını mümkün kılan çoğulculuk ilkesi, karşılıklı saygı ve duyarlılıkla desteklenmediği sürece işlevsiz hale gelir. Küresel düzeyde artan hoşgörüsüzlük, İslamofobi, antisemitizm ve benzeri inanç karşıtı eğilimler; yalnızca bireysel hassasiyetleri değil, uluslararası hukuku, normları ve çok kültürlü toplumsal yapıları tehdit etmektedir. Bu tür provokatif eylemler, medeniyetler arası diyaloğu tahrip etmekte, ortak yaşamın zeminini sabote etmektedir.
Hukuki ve Ahlaki Yükümlülüklerin Gerekliliği
Yetkililerin bu sistematik nefret suçlarına karşı yalnızca beyan düzeyinde değil, somut hukuki ve politik adımlarla karşılık vermesi elzemdir. İnanca yönelik hakaret, bireysel fikir beyanı değil; toplumsal huzuru hedef alan, ayrıştırıcı ve tehditkâr bir suç biçimi olarak değerlendirilmelidir. Uluslararası hukuk düzeni ve evrensel insan hakları belgeleri, inanç özgürlüğünü güvence altına almakta; bu özgürlüğe yöneltilen saldırıları da cezai yaptırımlarla düzenlemektedir.
Yeni Bir Toplumsal Sözleşmeye Davet
Eğer gerçekten daha adil, daha eşitlikçi ve daha insani bir dünyada yaşamak istiyorsak; sadece siyasi haklar değil, sembolik haklar ve kültürel saygı da yeniden tanımlanmalı ve evrensel etik ilkeler çerçevesinde kurumsallaştırılmalıdır. İnançlara yönelik saldırıların meşrulaştırılması değil; inançlar arası barışın ve birlikte yaşama kapasitesinin güçlendirilmesi hedeflenmelidir. Bu çağrı, yalnızca entelektüel bir sorumluluk değil; aynı zamanda ahlaki ve tarihsel bir zorunluluktur.
MUHDER olarak bu bilinçle, inançlar arası saygıyı esas alan; insan onurunu önceleyen, ayrıştırıcı dili değil bütünleştirici yaklaşımı savunan bir toplumsal etik anlayışını destekliyoruz. Kutsallara yönelik her türlü saldırıyı hem vicdanî hem de hukuki düzlemde lanetliyoruz.
Bir yanıt yazın