Stockholm Sendromu
Türkiye’de başlayan “Temiz Eller Operasyonu”, yalnızca yolsuzlukla mücadele değil; aynı zamanda toplumun vicdanıyla yüzleşmesidir.
Belediyeler, halkın hizmet aldığı en görünür kurumlardır. Ancak bugün gelinen noktada, birçok belediye hizmet üretmek yerine kişisel çıkarların, keyfi harcamaların ve siyasi gösterilerin merkezine dönüşmüş durumda.
Gazetelerin manşetlerinde, televizyon ekranlarında artık belediye başkanlarının ve üst düzey yöneticilerin yargılandığı haberleri yer alıyor. Bu tablo şaşırtıcı değil, çünkü yıllardır halkın gözünün önünde biriken bir çürüme vardı. Kamu malı, halkın alın teri, kişisel lüks ve ihtişam uğruna hoyratça harcandı. “Halka hizmet” diyenler, halka yük oldular.
Halkın Sabrı Tükeniyor
Sokaktaki vatandaşın sesi çok net: “Artık yeter.”
İnsanlar su kuyruklarını görmek, tıkanan trafiği yaşamak, çöp yığınlarının arasında yürümek istemiyor. Ankara’dan İstanbul’a, İzmir’den Adana’ya kadar büyükşehirlerin ortak kaderi: altyapı çökmüş, ulaşım krize girmiş, su kesintileri hayatın rutini olmuş.
Vatandaşın beklentisi aslında büyük değil. Temiz su, düzenli çöp toplama, ulaşılabilir toplu taşıma… Yani, temel hizmetler. Ama belediye bütçeleri lüks makam odalarına, gereksiz gezilere, israf projelerine akıyor. Halkın vergileriyle bir kesim, “hizmet” değil zevk ve sefahat içinde yaşıyor.
Bu Bir Yolsuzluk Değil, Ahlak Krizidir
Bu yaşananlar parti ayırımı yapmaksızın yalnızca mali bir yolsuzluk değil; kamusal ahlakın çöküşüdür.
Belediyeler, devletin halka en yakın eli olmalı. Eğer orada güven sarsılırsa, vatandaşın devlete olan inancı da yara alır. Bu yüzden “Temiz Eller Operasyonu” sadece bir adli süreç değildir; Türkiye’nin yerel yönetim anlayışını yeniden şekillendirecek bir eşik olmalıdır.
Artık kimse “belediyecilik hizmettir” sloganını duymak istemiyor; herkes hizmetin kendisini görmek istiyor. Şeffaflık, denetim, hesap verebilirlik artık birer süs değil, demokrasinin olmazsa olmazıdır.
Tuhaf Bir Ruh Hali: Stockholm Sendromu
Fakat tüm bu tablo karşısında daha tuhaf bir manzara var.
Bazı insanlar, hangi partiden olursa olsun bu belediye başkanlarının yargılanmasını ve aklanmasını talep etmek yerine, onları “siyaseten cezalandırılmış mağdurlar” olarak görüyor.
Bu, psikolojide Stockholm Sendromu olarak bilinen bir durumla şaşırtıcı derecede benzerlik taşıyor.
1973’te İsveç’in Stockholm kentinde yaşanan bir banka soygununda, rehinelerin soygunculara bağlanmasıyla tanımlanan bu sendromda; mağdur, zamanla kendisine zarar veren kişiye empati duymaya, hatta onu savunmaya başlar.
Belediyelerde yaşanan yozlaşma karşısında, kimi vatandaşların “Ama bizimkiler iyi niyetliydi” diyerek savunmaya geçmesi de tam olarak bu psikolojik refleksi gösteriyor.
Yani, mağdur halk; kendisine hizmet yerine zarar veren yönetimleri bile savunur hale geliyor.
Son Söz
Temiz Eller Operasyonu yalnızca bir temizlik değil, bir uyanış fırsatıdır.
Bu ülkenin geleceği, temiz kadroların elinde değil sadece — uyanık bir halkın bilincinde yükselecektir.
Çünkü unutulmamalı: Suskun halk, kirli yönetimlerin en büyük ortağıdır.

Bir yanıt yazın