Gazâlî’nin Masum İmam İtirazı: Aklın İsyanı
“Bir imam düşünün: Hiç hata yapmaz. Her söylediği mutlak doğrudur. Her dediği sorgusuz kabul edilmelidir. Peki ya akıl? O da kim oluyor?”
Tarih boyunca akıl ile otorite arasındaki gerilim hiç dinmedi. Biri soru sormak ister, diğeri susturmak. Biri delil peşindedir, diğeri dogmanın. Bu gerilim hattının tam ortasında, 11. yüzyılda bir figür yükseldi: İmam Gazâlî. Onun Haşhaşîliğe yönelttiği eleştiriler, sadece bir mezhep çekişmesi değil; bir düşünce devriminin habercisiydi. Çünkü Gazâlî, yalnızca “bir imamın masumiyeti” fikrine değil, aklın zincire vurulmasına başkaldırdı.
“Masum İmam” Miti: Modern Çağın Eski Hikâyesi
Haşhaşî düşünceye göre, hakikat herkesin erişimine açık değildir. Onlara göre hakikate ulaşmanın tek yolu, “masum imam” adlı gizemli bir figürdür. Bu imam, yanılmazdır. İlahi bir koruma kalkanıyla çevrilmiştir. Ona tabi olmak, ona teslim olmak demektir. Sorgulamak mı? Küfürle eşdeğerdir.
Tanıdık geldi mi?
Kutsal liderler, dokunulmaz figürler, mutlak itaat isteyen yapılar… Tarihsel bir tartışma gibi dursa da, bu fikir bugün bile türlü kisvelerle karşımıza çıkıyor.
Gazâlî’nin Savaşı: Aklın Namusu İçin
Gazâlî, bu “masumiyet efsanesi”ne karşı isyan bayrağını çekti. Der ki:
“İnsan yanılır, evet; ama bu, aklı tümden iptal etmek için bahane olamaz.”
Eğer tüm bilgi, bir kişinin ağzından dökülen sözlere indirgenirse, düşünce ölür. Ve o zaman, insanlar düşünmeyi bırakır; sadece tekrarlayan birer yankıya dönüşür.
Gazâlî’nin itirazı basit bir teolojik rezerv değildir. O, masum imam doktrinini, bireysel düşünceye açılmış bir savaş olarak görür. Dahası, bu imam sadece dinî bir rehber değil, aynı zamanda siyasi bir egemenlik aracıdır. Böylece aklın yerine kutsallık, bireyin yerine otorite geçer.
Peki, Bu Masumiyet Nasıl Kanıtlanıyor?
Mucize mi? Evrensel bir delil mi? Bilimsel tutarlılık mı?
Hayır. Sadece kör bir teslimiyet.
Ve tam da burada Gazâlî’nin sesi daha da yükselir:
“Eğer masum bir imama aklınla inanıyorsan, o zaman neden aklını askıya alıyorsun?”
Soru çarpıcıdır. Cevabı yoktur. Çünkü “masum imam” iddiası, kendini sorgulatmayan bir dogmadır. Düşünmeyi değil, itaat etmeyi öğretir.
Gerçek Rehber: Yöntemdir, Kişi Değil
Gazâlî’nin çözümü nettir: Bilgi, kişilerde değil, yöntemdedir.
Nasıl ki bir matematik öğretmeninin hatasız olması gerekmezse, dinî bilginin kaynağı da sadece bir kişinin masumiyetiyle sınırlanamaz. Ayet açıksa herkes anlar, kapalısı ise içtihatla açılır. Önemli olan, bir fikrin sahibinin kim olduğu değil, o fikrin akla ve nakle dayanıp dayanmadığıdır.
Bu yüzden Gazâlî, el-Kıstâsü’l-Müstakîm adlı eserinde akıl yürütmeyi bir tartı gibi kullanır. Hakikati bulmanın yolu, “kim söyledi?” değil, “ne dedi ve neden dedi?” sorularından geçer.
Bugüne Düşen Mesaj: Aklını Kiraya Verme!
Bu tartışma geçmişe ait değil; sadece elbisesi değişti.
Bugün hâlâ karşımızda şu soru duruyor:
Düşünen birey mi, itaat eden topluluk mu?
Eleştirel akıl mı, mutlak otorite mi?
Gazâlî’nin 900 yıl önce verdiği mücadele, hâlâ güncel. Onun çağrısı açık:
“Aklınızı kiraya vermeyin.
İnanın, ama sorgulayarak.
Dinleyin, ama düşünerek.
Ve unutmayın:
Gerçek özgürlük, düşünme cesaretinden geçer.”
Bir yanıt yazın