İbni Rüşd Rasyonalizmi: Ortaçağ’dan Moderniteye Felsefî Bir Yolculuk

İbni Rüşd Rasyonalizmi: Ortaçağ’dan Moderniteye Felsefî Bir Yolculuk

İbn Rüşd ve Aklın Kudreti: Ortaçağ Rasyonalizminin Yapısökümü ve Batı Epistemolojisine Yansımaları

İbn Rüşd (Averroes), 12. yüzyıl Endülüs’ünün entelektüel ikliminde yetişmiş, yalnızca İslam dünyası için değil, Batı düşünce geleneği açısından da paradigmatik bir figür olarak öne çıkmıştır. Aristo’nun sistematik düşüncesini İslami bağlamda yeniden yorumlayarak, akıl ile vahiy arasında mümkün olan bir birlikteliğin zemininin kurulabileceğini savunmuştur. Bu felsefî duruş, Ortaçağ epistemolojisinde keskin bir kırılmaya yol açmış ve aklın otonomisini önceleyen yaklaşımlar için teorik meşruiyet sunmuştur. Bu çalışma, İbn Rüşd’ün felsefî inşasını ve onun Batı skolastik düşüncesi üzerindeki etkilerini, entelektüel süreklilik, teolojik çatışma ve kültürel aktarım bağlamında yeniden değerlendirmektedir.


Hakikat Anlayışında Akıl-Vahiy Diyalektiği ve Ontolojik Tekçilik

İbn Rüşd’ün düşünce sistematiği, varlığın ve hakikatin tekliği ilkesine dayanmaktadır. Ona göre hakikat, farklı epistemik araçlarla—vahiy ve felsefe—erişilebilen bütünlüklü bir yapıdır. Bu yaklaşım, Kur’an’ın metafizik göndermeleri ile Aristo’nun mantıksal kategorileri arasında sistematik bir uzlaşı zemini kurmayı hedefler. Kelamî literalizm ve sûfî sezgicilik karşısında geliştirdiği eleştirel konum, aklın bilgi üretimindeki asli rolünü tesis etme amacına yöneliktir. Bilgi, bu anlayışta hiyerarşik bir yapıya sahiptir: Felsefî bilgi, sıradan inanç bilgisi ve mecazî yorumlara göre epistemik üstünlük arz eder.


Averroist Mirasın Latince İntikali: Çeviri Yoluyla Epistemolojik Dönüşüm

  1. yüzyılda Toledo ve Sicilya merkezli Salerno çeviri hareketleri sayesinde Latinceye aktarılan İbn Rüşd şerhleri, Batı skolastik felsefesinde yeni epistemolojik açılımların önünü açmıştır. Michael Scot, Hermannus Alemannus ve benzeri entelektüellerin katkısıyla gelişen Latince Averroizm; bireysel ruhun ölümsüzlüğü, aklın evrenselliği ve teolojik otoriteye karşı felsefî özerklik gibi temalar etrafında şekillenmiş ve skolastik dogmaların sınırlarını zorlamıştır. Brabantlı Siger gibi figürler öncülüğünde gelişen bu gelenek, aklın evrensel geçerliliğini savunarak, felsefeyi dogmatik inanç yapılarına karşı bağımsızlaştırma yönünde önemli bir adım atmıştır.

Kurumsal Epistemoloji ve Aklın Sınırlandırılması: 1277 Krizi

1277 yılında Paris Piskoposu Étienne Tempier tarafından ilan edilen ve büyük ölçüde Averroist öğretileri hedef alan 219 maddelik kararname, Batı’da kilise otoritesinin rasyonalist tehdit karşısındaki kurumsal müdahalesi olarak yorumlanmalıdır. Bu karar, yalnızca doktriner meseleleri değil, aynı zamanda bilgi üretiminde aklın sınırlarını tayin etme girişimini de temsil eder. Ancak bu yasaklayıcı refleks, İbn Rüşd’ün etkisini tamamen bertaraf edememiştir. Thomas Aquinas gibi başat skolastikler, Averroes’i eleştirseler de onun Aristoteles yorumlarından ciddi biçimde yararlanmışlardır. Bu durum, teolojik retorik ile teorik içselleştirme arasındaki paradoksal ilişkinin örneğini teşkil eder.


Rönesans Epistemolojisinin İbn Rüşdçü Kaynakları: Padova’dan Galileo’ya

  1. yüzyılda Padova ve Bologna üniversitelerinde İbn Rüşd’e yönelik ilginin yeniden filizlenmesi, felsefî rasyonalitenin Rönesans öncesinde tekrar canlandığını göstermektedir. Bu ikinci Averroist dalga, doğa felsefesinin gözlem ve mantıksal tutarlılık temelinde yeniden inşasını desteklemiştir. Galileo Galilei’nin yöntemsel doğa anlayışında, İbn Rüşd’ün Aristocu rasyonalizminin izleri açıkça görülebilir. Averroizm bu bağlamda yalnızca teolojik sınırlamaların ötesine geçmiş bir felsefî eğilim değil, aynı zamanda erken modern bilimin epistemolojik temellerinden biri hâline gelmiştir.

Seküler Bilginin Tarihsel İmkânı Olarak Averroes

Avrupa Birliği’nin resmi belgelerinde İbn Rüşd’ün “Avrupa’nın entelektüel mimarlarından biri” olarak tanımlanması, onun mirasının yalnızca tarihsel değil, çağdaş felsefî ve siyasal söylemler açısından da etkili olduğunu göstermektedir. Din ile felsefe arasında kurduğu diyalektik model, sekülerleşme sürecinin tarihsel-epistemolojik öncüllerinden biri olarak değerlendirilebilir. Onun metodolojik titizliği, günümüzde özgür düşünce, akademik özerklik, bilimsel rasyonalite ve dinî çoğulculuk gibi ilkelere teorik bir zemin sunmaktadır.


Epistemolojik Süreklilik ve Düşünsel Direniş

İbn Rüşd, yalnızca Aristoteles’in bir şârihi değil, aynı zamanda felsefeyi bir direniş alanı olarak kurgulayan bir düşünürdür. Onun eserleri, hem İslam hem Batı düşünce tarihinde aklın meşruiyeti için verilen entelektüel mücadelenin mihenk taşlarıdır. Metinlerinin yasaklanmasına rağmen dolaşımda kalabilmesi, düşüncenin direnç kapasitesine işaret eder. Bu bağlamda, İbn Rüşd’ün mirası yalnızca tarihsel bir izlek değil; aynı zamanda çağdaş düşünsel krizlere karşı geliştirilebilecek entelektüel reflekslerin de kaynağıdır. Aklın evrenselliği, hakikatin çoğul yollarla kavranabilirliği ve bilgi üretiminin özgürleşmesi yönündeki çağrısı, bugün de felsefî sorgulamanın temel ilkeleri arasında yer almaktadır. Averroes, geçmişten bugüne uzanan bu uzun felsefî yolculukta, düşünceyle hakikat arasındaki bağın sürekliliğini ve direncini simgeleyen öncü bir figür olarak varlığını sürdürmektedir.

Share this post

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir