Mehdi Nerede? Kurtarıcı Beklentisinin Tarihsel ve Psikolojik Anatomisi
“Bir ses yükselecek Doğudan… Ve zalimler saltanatını yitirecek.”
Bu kadim söz, her toplumsal çöküşte, her büyük yıkımda yeniden yankılanır. İnsanlık tarihinin en trajik dönemlerinde hep aynı sorunun yankısı duyulur: “Mehdi nerede?” Bu soru, yalnızca bir merak değil; aslında derin bir varoluşsal boşluğun sesidir.
Neden Hep Bir Kurtarıcı Bekliyoruz?
Tarihin dönüm noktaları, insanlık için aynı zamanda hayal kırıklıklarının ve kaosun doruğa çıktığı anlardır. Haçlı Seferleri’nin vahşeti, Moğol istilalarının yakıp yıkan dehşeti, Endülüs medeniyetinin çöküşü, Osmanlı’nın çözülüşü… Tüm bu dönemlerde insanlar çareyi ilahi bir müdahalede aramışlardır. “Mehdi” işte bu boşluğun içine doğan bir umut simgesi olmuştur. Psikolojik açıdan bakıldığında ise kurtarıcı inancı, insanın çaresizlik karşısındaki en kadim savunma mekanizmasıdır. Kendi eliyle baş edemediği kötülüğü, aşkın bir gücün gelip ortadan kaldıracağına inanmak, kolektif bilinçdışı düzeyde bir teselli üretir.
Mehdi Kimdir?
Arapça’da “hidayete erdirilmiş” anlamına gelen Mehdi kavramı, zaman içinde semantik bir evrim geçirmiştir. Başlangıçta, özellikle Emevî ve Abbâsî dönemlerinde Ömer b. Abdülaziz gibi adil halifeler için bir övgü sıfatı olarak kullanılmışken, zamanla kozmik bir kurtarıcı figürüne dönüşmüştür. Sünnilik ve Şiilik ise bu figürü farklı teolojik çerçevelerle yorumlar:
Şii gelenekte Mehdi, On İki İmam’dan sonuncusu olan Muhammed el-Mehdi’dir ve gaybette yaşadığına inanılır. Bu anlayışta Mehdiyet, doktriner bir temel taşıdır.
Sünni gelenekte ise Mehdi, ahir zamanda çıkacak, zulmü sona erdirecek bir önder olarak kabul edilir. Ancak bu inanç, Sünniliğin temel akaidleri arasında yer almaz; daha çok halk inancında canlılığını sürdürür.
İbn Haldun’un gözlemine göre, Mehdi hakkında sahih hadisler sınırlıdır. Buna rağmen halk arasında yüzlerce alamet, kehanet ve detay üretilmiştir. Bu da halk belleğinde beklentinin nasıl kurumsallaştığını göstermektedir.
Kur’an’da Mehdi Var mı?
Kur’an’da “Mehdi” ismen geçmez. Ancak bazı ayetler, özellikle “Yeryüzüne salih kullarım varis olacaktır” (Enbiyâ, 105) gibi ifadeler, bazı yorumcular tarafından Mehdi inancına dolaylı bir dayanak olarak görülmüştür. Bu yorumlar tarihsel bağlamdan bağımsız değildir. Mehdiyet fikri büyük ölçüde siyasal meşruiyet mücadelesinin ürünüdür. Emevî-Şiî çatışması ve Abbâsî isyanları gibi kriz dönemlerinde, kurtarıcı figürler hem teolojik hem de politik araçlar olarak sahneye çıkarılmıştır.
Geliş Alametleri: Mitoloji mi, Kodlanmış Bilim mi?
Mehdi’nin gelişiyle ilgili rivayetler, bir yandan folklorik imgeler üretmiş, öte yandan modern okuyucular tarafından bilimsel gelişmelere paralel biçimde yorumlanmıştır:
- Fırat Nehri’nin altından çıkacak hazine rivayeti, günümüzde baraj projeleriyle ilişkilendirilmektedir.
- Ramazan ayında gerçekleşecek güneş ve ay tutulması gibi olaylar, astronomik nadirliklere işaret eder.
- Doğudan çıkacak siyah bayraklılar, DEAŞ ve Taliban gibi oluşumlarla sembolik olarak ilişkilendirilmiştir.
- Sahte Mehdi’lerin çoğalacağı yönündeki hadis tarih boyunca doğrulanmıştır: 300’den fazla kişi bu iddiayla ortaya çıkmıştır.
- Melhame-i Kübra, yani “büyük savaş”, nükleer savaş senaryolarıyla güncellenmiş bir kıyamet korkusuna dönüşmüştür.
Tarih, bu tür iddiaların dramatik sonuçlarına da tanıklık etmiştir. 8. yüzyılda Muhammed b. Hanefiyye, Mehdi olduğunu iddia ederek Emevîler tarafından öldürülmüştür. 19. yüzyılda ise Sudanlı Mehdi İngilizlere karşı ayaklanmış ve savaşta hayatını kaybetmiştir. Günümüzde Fetullah Gülen’in “Kâinat İmamı” söylemi, bu geleneğin modernist bir tezahürü olarak okunabilir.
Dinlerarası Paralellikler: Mesih ve Mehdi
Kurtarıcı beklentisi yalnızca İslam’a özgü değildir. Yahudilikte Mesih, Hristiyanlıkta İsa’nın ikinci gelişi ve İslam’daki Mehdi figürü benzer arketipsel kodları taşır:
Yahudilikte Mesih, daha çok siyasi kurtuluşun simgesidir ve ortaya çıkacağı zaman belirsizdir.
Hristiyanlıkta İsa’nın kıyamet öncesi dünyaya döneceğine inanılır ve bu dönüş, evrensel adaletin tesisi ile ilişkilendirilir.
Sünni İslam’da Mehdi, kriz dönemlerinde zuhur edecek bir adalet önderidir.
Şii İslam’da ise Mehdi, On İki İmam’ın sonuncusu olarak gaybette bulunur ve bir gün tekrar dönerek ilahi düzeni tesis edecektir.
Bu figürlerin ortak noktası, zulmün sona erdiği bir çağın habercisi olmalarıdır. Özellikle Davut soyuna dayandırılan Mesih inancı, Ortadoğu’nun hanedan mitolojileriyle iç içe geçmiş bir kurtarıcı modelini yansıtır.
Modern Çağın Tehlikeli Eğilimi: Mehdicilik
Günümüzde Mehdiyet inancı, giderek daha fazla siyasi ve ideolojik manipülasyona açık hale gelmiştir:
- İran’da Ayetullah Humeyni, “Mehdi’nin temsilcisi” olarak sunulmuş, devletin meşruiyeti bu beklenti üzerine kurulmuştur.
- DEAŞ gibi örgütler, “Dabiq” merkezli kıyamet senaryoları üretmiş ve Mehdi söylemini savaş propagandasına dönüştürmüştür.
- Sosyal medya ise yapay zeka destekli sahte Mehdi figürlerinin yayılmasına zemin hazırlamış; özellikle kriz zamanlarında bu fenomen hızla büyümüştür.
Psikologlara göre, kurtarıcıya duyulan inanç, kriz dönemlerinde bireyin gerçekliği askıya alarak kendini güvende hissetme çabasıdır. Ancak bu duygusal kaçış, siyasal istismara da zemin hazırlar.
Sonuç: Beklemek mi, Değiştirmek mi?
Tarih göstermiştir ki, sahte kurtarıcılar vaat ettikleri düzeni hiçbir zaman kuramamıştır. İslam’ın temel mesajı ise aktif sorumluluk bilinci taşır:
“Siz kendinizi değiştirmedikçe Allah da toplumun durumunu değiştirmez.” (Ra’d, 11)
Gerçek Mehdi, belki de dışarıdan değil, içeriden gelmelidir: Bireyin kendi içindeki adaletsizlikle yüzleşmesinden, zalime karşı çıkabilmesinden ve hakikati cesaretle savunabilmesinden doğan bir değişimdir.
Bir yanıt yazın