YAHUDİLERİN MESİH BEKLEYİŞİNİN TARİHÎ VE TEOLOJİK BOYUTLARI

YAHUDİLERİN MESİH BEKLEYİŞİNİN TARİHÎ VE TEOLOJİK BOYUTLARI

Tarih Boyunca Süren Bir İnanç: Mesih Bekleyişi

Yahudi tarihi, büyük acılar ve direnişlerle örülü olduğu kadar, derin bir kurtuluş umuduyla da şekillenmiştir. Bu umudun merkezinde, kuşaklar boyunca aktarılan Mesih (Maşiah) inancı yer alır. Kutsal metinlerdeki ifadeler, bu beklentinin yalnızca dini değil, aynı zamanda tarihî ve toplumsal bir boyutu olduğunu gösterir.

Tanah’ta yer alan bir vaat, bu beklentinin temelini oluşturur: “Ben oğlun olacağım, o da benim oğlum olacak.” (2 Samuel 7:14). Bu ayet, sadece Hz. Davud’a verilen bir söz olarak değil, gelecekteki bir kurtarıcıya dair ilahi bir teminat olarak yorumlanmıştır.


Kudüs’ün Yıkılışı ve Mesih Ümidinin Yeniden Doğuşu

Milattan sonra 70 yılında Roma İmparatorluğu’nun Kudüs’ü işgali ve Beytülmakdis’in yıkılması, Yahudi toplumu için büyük bir travma yaratmıştır. Talmudik kayıtlara göre, bu felaketin ardından din bilginleri, “Ey Mesih, neredesin?” diye haykırmıştır. Daniel Kitabı’ndaki “Toprağın toprağına uyuyanlardan birçoğu uyanacak…” (Daniel 12:2) gibi ifadeler, bu dönemde bir teselli kaynağı olmuştur.

Bu umut, Bar Kohba isyanıyla somut bir hal almıştır. Ünlü din bilgini Rabbi Akiba, Bar Kohba’yı Mesih olarak ilan etmiş, ancak Roma’nın askeri gücü bu hareketi bastırmıştır. Talmud’un kaydettiği bir söz, bu hayal kırıklığını özetler niteliktedir: “Elmacık kemiklerimden çim bitecek ama Davud’un oğlu yine de gelmeyecek.”


Tarihteki Sahte Mesihler ve Yahudi Toplumundaki Etkileri

  1. yüzyılda İzmir’de ortaya çıkan Sabatay Sevi, kendisinin beklenen Mesih olduğunu iddia etmiştir. Kabalistik metinlerden, özellikle de Zohar’daki “Mesih, Tanrı’nın ışığını yeniden yeryüzüne indirecektir.” (Zohar 1:117b) gibi ifadelerle desteklenen bu iddia, Yahudi dünyasında büyük yankı uyandırmıştır. Ancak Osmanlı yetkililerinin baskısıyla Sabatay Sevi’nin Müslüman olması, takipçileri arasında derin bir hayal kırıklığına yol açmıştır.

Bu olay, Yahudi toplumunda Mesih beklentisinin ne denli güçlü olduğunu gösterdiği gibi, bu tür iddiaların doğurabileceği riskleri de ortaya koymuştur.


Maimonides ve Mesih Anlayışının Akılcı Temelleri

Orta Çağ’ın önemli Yahudi düşünürlerinden Maimonides (Moşe ben Maimon), Mesih inancını rasyonel bir çerçeveye oturtmuştur. Ona göre Mesih, olağanüstü mucizeler göstermek yerine, siyasi ve toplumsal bir lider olarak Davud soyunu yeniden kuracak, sürgündeki Yahudileri toplayacak ve Beytülmakdis’i inşa edecektir (Mishne Tora, Melakhim 11:1).

Bu yaklaşım, Mesih beklentisini mitolojik bir beklentiden ziyade, tarihsel bir misyona dönüştürmüştür.


Modern Çağda Mesih Beklentisi: İsrail Devleti ve Anlam Arayışı

1948’de İsrail Devleti’nin kuruluşu, bazı Yahudi gruplar tarafından Mesihî sürecin başlangıcı olarak yorumlanmıştır. Özellikle Reformist Yahudiler, bu olayı bir kurtuluş işareti olarak görmüştür. Ancak Ortodoks çevreler, Yeşaya Kitabı’nda tasvir edilen evrensel barış (“Kurt kuzu ile birlikte yaşayacak…” – Yeşaya 11:6) henüz gerçekleşmediği için Mesih’in gelmediğini savunmuştur.


Sonuç: Bir Milletin Kimlik ve Umut Mimarisi

  1. yüzyılda yaşayan Yahudi alim Saadia Gaon, Mesih inancını Yahudiliğin temel prensiplerinden biri olarak tanımlamıştır. Ona göre Tanrı, adaleti gereği bir gün kurtuluşu da gönderecektir.

Günümüzde, Tel Aviv sokaklarında bir genç “Mesih ne zaman gelecek?” diye sorduğunda, aslında yalnızca dini bir figürün gelişini değil, Yahudi halkının tarih boyunca taşıdığı varoluşsal umudu sorgulamaktadır.

Belki de Mesih, yalnızca bir kişi değil, bir halkın kolektif hafızasında yaşayan bir idealdir. Ya da belki, bu bekleyişin kendisi, inancın en büyük sınavlarından biridir.

Tarih, bu sorulara henüz kesin bir yanıt vermemiş olsa da, Yahudi geleneğindeki Mesih beklentisi, insanlığın en uzun soluklu umutlarından biri olmayı sürdürmektedir.

Share this post

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir